Okyanusa atılan betondan Buda’nın görevi ne? Yok oluşa 100 yıldan az kaldı
Derleyen: Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr – 2055 yılı, bazı doğal güzellikler için sonun çoktan gelmiş olduğu bir tarih olabilir. Rengârenk balıkların ve deniz canlılarının yuvası olan mercan resifleri küresel ısınma bu hızla devam ederse tamamen yok olma tehdidi altında. IPCC’nin (Hükûmetlerarası İklim Değişikliği Paneli) verilerine göre, küresel ısınmayı sanayileşme öncesi seviyelere yani 1850 ila 1900 yılları arasına kıyasla iki santigrat derecenin altında sınırlamayı amaçlayan uluslararası iklim politikası hedefi olan ‘2C küresel ısınma’ aslında büyük bir tehlikenin de habercisi. Eğer 2 derecelik fark kontrol altında tutulmazsa, dünyadaki tropikal resiflerin yüzde 99’unun kaybolması kaçınılmaz olacak. Küresel ısınma 1,5 dereceyle sınırlı kalsa da tropikal resiflerin yüzde 70 ila 90’ı yok olma tehlikesiyle yüzleşecek. Resiflerin yok olması, pek çok canlının da yuvasını kaybetmesi demek. Peki deprem gibi doğal afetlerde can alan ve yeryüzünün dört bir yanını saran beton, su altındaki yaşamı sürdürmeye yeter mi? Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı, mercanları ve okyanuslardaki asıl oksijen kaynaklarını Milliyet.com.tr’ye anlattı.
HER GEÇEN GÜN BİRER BİRER EKSİLİYOR
1998’den önce 704 mercan türü varken, o günlerde sadece 13’ü tehdit altındaydı. Günümüzde ise bu sayı 240’a ulaşmış durumda. Yani her geçen gün mercanlar dünyadan birer birer eksiliyor Yüzde 70’ini tek başına ürettiği oksijenin kaynağı olduğu bilinmeden kirletilen suların dünyamız için mercanların yok olmasının ‘intihar’ ile sonuçlanmasına ise yaklaşık 20 yıl kaldı. ABD’de yapılan araştırmalar 2055’te mercanların tamamen tükenmiş olma olasılığının azımsanamayacak derecede yüksek olduğu ortaya koyuldu. 2100’de ise resiflerin yüzde 93’ü tehdit altında olacak. Bunun en açık ve gerçek anlatımı ise okyanus tabanlarının yalnızca yüzde 0,0025’ini kaplayan mercanların, su altında yaşayan canlılar için önemli bir yuva olmasından geçiyor.
Mercanların kaybedilmesi, canlıların yuvalarını kaybetmesinin yanında, doğal güzelliklerin de yok olmasına da neden olacak. Hem besin kaynağı hem de su altı canlılarının evi olan mercan resiflerinin yerine ise yapay resifler inşa etmek, pek çok farklı malzemeyle deneniyor. Ancak tüm bu çalışmaların doğal resiflerin yerini tutması zor. Bugüne dek belki sadece balıklara ve canlılara yuva olabilmesi bile bir ‘kurtuluş’ olacak yapay resifler, pek çok farklı malzemeyle inşa edildi. Ancak en zararsızı ve aynı zamanda en faydalısının Prof. Dr. Mustafa Sarı’nın da ifade ettiği gibi mermer gibi doğal taşlarla yapılanlar olduğu anlaşıldı. Bu malzemeden sonra ise listede beton bloklar vardı. Yani denizin altında bile betonla inşaat yapılabilirdi. Bu kez yeryüzünde olduğunu gibi ölümle sonuçlanması için değil, yaşamın sürdürülmesini sağlamak için!
YAŞAMALARI İÇİN BETON YUVALAR DENİZDE!
Yapay resiflerle biyolojik özelliklerini kaybetmiş, erozyona uğramış ve Türkiye’de Boğazlar’da olduğu gibi blok gemi geçişlerinin yoğun olduğu yerlerde karşılaşılıyor. Bunun yanında sörf geliştirme bölgeleri gibi yerlerde deniz yaşamını geliştirmek ve tedavi etmek için kurulan insan yapımı sualtı yapıları mercanların eksikliğini doldurmak için kullanılıyor. Yapay resifler batan petrol kuyularından da yapılabiliyor. Bunun en önemli örneği de 1970 yılında kurulan Tower Reef isimli yapay resift. Pek çok kişinin denizleri kirlettiğini savunduğu, hatta pek de haksız olmadıkları bir yapay resif de batan gemilerle yapılıyor. Batan gemiler de su yüzüne çıkarılmayarak, zamanla birer yapay resife dönüştürülüyor. Moloz ve inşaat malzemeleri de yapay resif inşasında kullanılıyor.
1972 yılında denizleri kirleteceğinden habersiz, 2 milyon eski araba lastiği ABD’li yetkililer tarafından denize bırakıldı. İlerleyen yıllarda ise bunun bir yaşam değil, tam anlamıyla ölüm olduğu anlaşıldı. 1995 yılındaki kasırga büyük pişmanlığın fitilini ateşledi. Lastikler öldürüyordu ve temizlenmeliydi. Bu iyi bir fikir olmasa da sağlıklı yapay resifler de inşa edilebilirdi. Yapay resiflerse, PVC veya betondan inşa edilebiliyor. İnşaat yöntemi ne olursa olsun, yapay resifler, genellikle yosun ve midye, mercan, istiridye gibi omurgasızlar için sert yüzeyler sağlıyor. Buna bağlı olarak yapay resifler, balık toplulukları için gıda ve yuva oluyor. Böylece deniz yaşamı zenginleşiyor. Peki oksijen üretimi?
‘ASIL OKSİJEN KAYNAĞI RESİFLER DEĞİL’
Oksijensiz yaşam söz konusu olduğunda ise hayatta kalabilecek tek canlı, ‘Henneguya salminicola’ adlı bir parazit! Bali’de bulunan su altı heykelleriyle oluşturulan ve dünyanın en etkileyici dalış noktalarından biri olan alan, aynı zamanda yapay resif olma özelliğine sahip. Bu su altı bahçelerinin en önemli özelliği ise güzel mercanların yaratılmasını ve büyümesini ve deniz yaşamına ev sahipliği yapmasını sağlayan çevre dostu malzemelerle inşa edilmesi. Doğal taşlardan yapılan Budizm’in sembolü ‘Buda’ heykeliyle yapay bir su altı cenneti oluşturuldu. Kimilerinin tapınak olduğunu düşündüğü yapay resifin dünyada eşi yok. Prof. Dr. Mustafa Sarı, dünya sularındaki en önemli oksijen kaynaklarının sanılanın aksine mercan resifleri olmadığını ve yapay resiflerin hangi malzemelerle inşa edilmesi gerektiğini şu sözlerle anlattı:
“Fitoplanktonlar ve deniz yüzeyini kaplayan deniz çayırları en önemli oksijen kaynaklarıdır. Mercan resifleri ise canlıların yaşamaları için bir ortamdır. Ancak yapay resif çalışmaları yapılırken de suları atıklarla çöplerle doldurmamak gerekir. Eski ve üzerinde zararlı boyalar, yağlar bulunan gemileri batırıp yapay resif yapmak faydadan çok zarara sebep olur. Bu ciddi şekilde ele alınması gereken bir konudur. Eski otobüsler, gemiler ve bu gibi çevreyi kirletecek malzemelerle yapay resif yapmak doğru değil. Bunu yapmak için malzemelerin ciddi şekilde işlemlerden geçirilmesi gerekiyor. Batan gemilerin de bu noktada suyun altında bırakılması pek doğru değil. En iyi resif doğal oranı korumakla yapılır, ancak bunun yanında doğal taşlarla mermerlerle yapılanlar uygun olur. Daha sonra beton bloklar da sağlıklı yapay resifleri yapımında kullanılabiliyor.”